MAİDE 5 |
الْيَوْمَ
أُحِلَّ
لَكُمُ
الطَّيِّبَاتُ
وَطَعَامُ
الَّذِينَ
أُوتُواْ
الْكِتَابَ
حِلٌّ لَّكُمْ
وَطَعَامُكُمْ
حِلُّ
لَّهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ
مِنَ
الْمُؤْمِنَاتِ
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ
الَّذِينَ
أُوتُواْ
الْكِتَابَ
مِن قَبْلِكُمْ
إِذَا
آتَيْتُمُوهُنَّ
أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ
غَيْرَ
مُسَافِحِينَ
وَلاَ مُتَّخِذِي
أَخْدَانٍ
وَمَن
يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ
فَقَدْ
حَبِطَ
عَمَلُهُ
وَهُوَ فِي
الآخِرَةِ
مِنَ
الْخَاسِرِينَ |
5- Bugün size iyi ve
temiz olan şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği size
helaldir. Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mü'min kadınlardan iffetli
olanlar ile, sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar -iffetinizi
korumanız, zina etmemeniz, gizli dost edinmemeniz ve mehirlerini vermeniz
şartıyla- size helaldir. Kim imanı inkar ederse, ameli boşa gitmiş olur. Ve o,
ahirette en çok zarara uğrayanlardandır.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı on başlık halinde sunacağız:
1- Temiz Şeylerin Helal Kılınışı ve
Dinin üstünlüğü:
2- Kitap Ehlinin Yiyecekleri:
3- Kitap Ehlinin Kesim Hayvanları
Dışında Kalan Yiyecekleri:
4- Kitap Ehlinin Kesiminin Hükme
Etkisi:
5- Mecusılerin Kestikleri:
6- Sonradan Yahudi ve Hıristiyan
Olanların Durumu:
7- Kafirlere Ait Kap Kacakların
Kullanılması:
8- Kitap Ehli Bizim Yiyeceklerimizi
Yiyebilir:
9- iffetli Mü'min Kadınlar ve Kitap
Ehlinin Kadınları:
10- imanı inkar Etmenin (Kafir Olmanın)
Cezası:
1- Temiz Şeylerin
Helal Kılınışı ve Dinin üstünlüğü:
Yüce Allah'ın:
"Bugün size iyi ve temiz olan şeyler helal kılındı" buyruğu, yani:
"Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim" ve "Bugün size iyi ve
temiz olan şeyler helal kılındı" takdirindedir. Burada "bugün"
lafzı, te'kid olmak üzere tekrar edilmiştir. Yani, kendilerine dair soru
sorduğunuz iyi ve temiz şeyler size helal kılınmış bulunmaktadır. İyi ve temiz
şeyler, esasen bu ayet-i kerimenin nüzulünden önce müslümanlara mübah
kılınmıştı. Bu da onların sorularına bir cevaptı. Çünkü: Bize helal kılınan
şeyler nelerdir diye sormuşlardı.
Ayette geçen:
"Bugün" ile Muhammed (s.a.v.)'ın çağına işaret edildiği de
söylenmiştir. Nitekim, bunlar filanın günleridir, denilmektedir. Yani, işte bu
vakitler sizin üstün geldiğiniz ve İslamın yayıldığı zamanlardır. İşte ben,
bununla dininizi kemale erdirdim ve sizin için iyi ve temiz olan şeyleri helal
kıldım.
Ayet-i kerimede, geçen:
"İyi ve temiz şeyler: et-tayyibat'den bundan önce de söz edilmiş idi.
2- Kitap Ehlinin
Yiyecekleri:
Yüce Allah'ın:
"Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği de size helaldir" buyruğu,
mübteda ve haberdir.
Yiyecek (et-Ta'am),
yenecek şeylerin adıdır. Kesilenler de bunlar arasındadır. Te'vil ilminde ehil
bir çok kimsenin görüşüne göre, burada bununla özel olarak kesilen hayvanlar
kastedilmektedir. Onların yiyeceklerinden bize haram kılananlar ise bu hususta
varid olmuş hitabın genel kapsamı içerisine girmemektedir. İbn Abbas der ki:
Yüce Allah: "üzerinde Allah'ın adı anılmamış olan şeylerden
yemeyiniz" (el-En'am, 121) diye buyurduktan sonra: "Kendilerine kitap
verilenlerin yiyeceği size helaldir" buyruğu ile bundan istisnada
bulunmuştur. Bununla da yahudi ve hıristiyanın kestiğini kastetmektedir. Her ne
kadar hıristiyan, kesim esnasında: Mesih adına, Yahudi de: Uzeyr adına diyorsa
da bu böyledir. Çünkü, onlar esas itibari ile benimsedikleri dine göre
kesmektedirler. Ata der ki: Mesih adına dese dahi hıristiyanın kestiğini ye.
Çünkü Yüce Allah onların neler söylediklerini bildiği halde kestiklerini mübah
kılmıştır. el-Kasım b. Muhaymere ise şöyle demektedir: Hıristiyan kimse, Sercis
-onlara ait bir kilisenin adıdır- adına, diyecek olsa dahi onun kestiğini ye.
Aynı zamanda bu, ez-Zühri, Rabia, Şa'bi ve Mekhul'ün de görüşüdür. Ashab-ı
kiramdan Ebu'd-Derda ve Ubade b. es-Samit'ten de bu görüş rivayet edilmiştir.
Bir kesim de şöyle
demektedir: Sen, kitap ehline mensub kimsenin, Yüce Allah'tan başkasının adına
kestiğini işitecek olursan, sakın ondan yeme. Ashab-ı kiramdan Ali, Aişe ve İbn
Ömer bu görüştedir. Bu, Tavus ve el-Hasen'in de görüşüdür. Onlar, Yüce
Allah'ın: "üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü o,
elbetteki bir fisktır" (el- En'am, 121) buyruğuna dayanarak bu görüştedirler.
Malik ise, bunu haram kılmaksızın: Ben bunu (bundan yemeyi) mekruh görüyorum,
demekle yetinmiştir.
Derim ki: Kitap ehlinden
olanın kestiğini yemenin caiz olduğunun ittifakla kabul edildiğini nakleden,
sonra da bunu hayvanı keserken besmele çekmenin şart olmadığına delil
göstererek şöyle diyen el-Kiya et-Taberi'nin şu sözleri gerçekten hayrete
değer: "Şüphe yok ki, bunlar kestikleri hayvanlar üzerinde ancak Mesih ve
Uzeyr gibi gerçek anlamda mabud olmayan ilah edindikleri kimselerin adını anarlar.
Şayet gerçek manada ilah olan Allah'ın adını anacak olsalar dahi onların bu
anışIarı, ibadet suretiyle olmaz. Bir başka şekilde olabilir. İbadet suretiyle
olmaksızın Allah'ın adını şart koşmak ise, aklen kavranılabilecek bir şey
değildir. Kafirin, Allah'ın adını anması ile anmaması ise -kendisinden ibadet
kastı tasavvur olunamayacak olursa- aynı seviyededir.
Diğer taraftan
hıristiyan, ancak Mesih adını anarak keser. Yüce Allah da mutlak olarak
(kayıtsız ve şartsız bir şekilde) onların kestiklerinin helal olduğuna hüküm
vermiştir. İşte bunda, besmele çekmenin -Şafii'nin de dediği gibi- asla şart
olmadığına dair bir delil vardır."
Bu hususta ilim
adamlarına ait değişik görüşler, Yüce Allah'ın izniyle elEn'am suresinde
(6/121. ayetin tefsirinde) gelecektir.
3- Kitap Ehlinin Kesim
Hayvanları Dışında Kalan Yiyecekleri:
Meyve ve buğday gibi
ayrıca bir çabayı gerektirmeyen yiyecekler kabilinden olup, şer'i kesime gerek
duymayan (kitap ehlinin) yiyeceklerinin yenilmesinin caiz olduğu hususunda ilim
adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Zira, herhangi bir kimsenin bunları
mülk edinmesinin bunlara bir zararı olmaz. Bir çaba sonucu elde edilen
yiyecekler ise iki türlüdür. Birincisi din ile bir ilgisi bulunmayan ve bir
yapım çabası sonucu ortaya çıkan, undan yapılan ekmek, yağ çıkarmak ve benzeri
şeylerdir. Eğer, zımmiye ait bu gibi yiyeceklerden uzak durulursa, bu sadece
tiksinti duyulduğu için uzak kalınacak türden kabul edilir. İkincisini ise, din
ve niyeti gerektiren sözünü ettiğimiz şer'i tezkiye.
Kıyas, onların
kestiklerinin caiz olmamasını gerektirir. -Nitekim bizim, onların Allah
tarafından kabul edilebilecek bir namazları ve bir ibadetleri olmaz dememiz de
böyledir.- Ancak, Yüce Allah, onların kestikleri hayvanlar hususunda bu ümmete
ruhsat vermiş ve -böylelikle daha önce İbn Abbas'ın görüşünü nakledilirken de
belirtildiği üzere- nass ile de bunu kıyasın kapsamı dışına çıkarmıştır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
4- Kitap Ehlinin
Kesiminin Hükme Etkisi:
Kitap ehlinin şer'i
usule uygun kesimleri, kendileri için haram kılınmış olan şeylerde etkili olur
mu, olmaz mı hususunda ilim adamlarının farklı iki görüşü vardır. Cumhur,
kendileri için helal olanda da olmayanda da kesilen hayvanın tümünde bu kesimin
etkili olacağını kabul etmektedir. Çünkü, şer'i usule uygun bir şekilde
kesilmiştir.
Bir gurup ilim ehli ise
şöyle demektedir. Onların kestiklerinden bize helal olan, yalnızca onlar için
helal olandır. Çünkü, onlar için helal olmayan şeylerde onların şer'i usule
uygun kesimlerinin etkisi olmaz. O bakımdan bu kanaate sahip olan ilim
adamları, kitap ehlinin kestiklerinden diğerleri sırtına yapışık olan ile safi
yağların yenilmesini caiz kabul etmezler. Ayet-i kerimedeki "yiyecek
(et-Ta am)" lafzını, kesilen hayvanın bir bölümü hakkında munhasır olarak
kabul etmişlerdir.
Birinci kesim ise bu
lafzı (bizim için) yenilebilen bütün şeyler hakkında umumu üzere kabul
etmiştir. Bu görüş ayrılığı Maliki mezhebinde sözkonusudur. Ebu Ömer (b.
Abdi'l-Berr) der ki: Malik, yahudilerin iç yağları ile kestikleri develeri
yemeyi mekruh görmektedir. İlim adamlarının çoğunlulğu ise bunda herhangi bir
sakınca görmemektedirler. Buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle, En'am
süresinde (146. ayetin tefsirinde) gelecektir.
Malik, -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- müslümanın kestiği bulunurken onların kestiklerini yemeyi mekruh
kabul ederdi. Aynı şekilde onlara (kitap ehline) kestiklerini satacakları
pazarlarının olmasını da mekruh görmüştür. Bu görüş onun, -Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- bir tenezzühüdür. (Şüphelerden dahi uzak durmak isteme
eğilimidir).
5- Mecusılerin
Kestikleri:
Mecusılerin kestiklerine
gelince, ilim adamları -istisnalar hariç- onların kestiklerinin yenilmeyeceğini
ve onların kadınları ile evlenilemeyeceğini icma ile kabul etmişlerdir. Çünkü
ilim adamlarınca meşhur kabul edilen görüşe göre mecusıler kitap ehli olan
kimseler değildir. Bununla birlikte kestiklerinden olmadığı ve şer'ı kesime
gerek bırakmadığı sürece, müşrikler ve puta tapıcılar gibi kitabı olmayanların
yiyeceklerini yemekte mahzur yoktur. Bundan tek istisna ise, ölmüş hayvanın
(oğlakların) bağırsaklarından alınan maya ile yapılan peynirdir.
Çocuğun babası mecusi,
annesi kitap ehli ise, Malike göre çocuk babasının hükmünü alır. Malikten
başkalarının görüşüne göre ise, eğer ebeveyninden sadece birisinin kestiği
yenmeyen kimselerden ise, kestiği yenilmez.
6- Sonradan Yahudi ve
Hıristiyan Olanların Durumu:
Tağliboğulları
hıristiyanları ile, sonradan yahudi ve hıristiyanlığa girmiş herkesin
kestiklerine gelince, Ali (r.a) arap oldukları için Tağliboğullarının
kestiklerini yemeyi yasaklıyor ve: Bunlar hıristiyanlık adına şarap içmekten
başka birşeye sahiplenmemişlerdir, diyordu. Bu aynı zamanda Şafii'nin de
görüşüdür. Buna göre, aralarından gerçekten hıristiyan olan kimselerin
kestiklerini yemeyi yasaklamıyor demektir.
Ümmetin cumhuru ise,
şöyle demektedir: İster Tağliboğullarından olsun, ister başkalarından olsun,
her hıristiyan ın kestiği helaldir. Yahudi de böyledir. İbn Abbas ise, Yüce
Allah'ın: ''içinizden kim onları veli edinirse muhakkak o da onlardandır"
(el-Maide, 51) ayetini delil göstermekte (ve şöyle demekte)dir: Şayet
Tağliboğullarının hıristiyanlıkları, yalnızca onları veli edindiklerinden
ibaret olsaydı dahi, yine de onların kestikleri yenilirdi.
7- Kafirlere Ait Kap
Kacakların Kullanılması:
Altın, gümüş yahut domuz
derisinden yapılmış olmadıkları sürece bütün kafirlere ait her türlü kapkacakda
yemek de, içmek de, yemek pişirmek de yıkanılıp kaynatıldıktan sonra bir mahzur
yoktur. Çünkü, kafirler necasetlerden sakınmazlar ve meyteleri yerler. Bu gibi
kapkacaklarda pişirdikleri takdirde bu kapkacaklar necis olur. Hatta bu
necasetler, topraktan yapılmış tencerelerin bazı bölümlerine dahi sirayet
edebilir. İşte bundan sonra bu gibi kapkacaklarda yemek pişirilecek olursa,
onlarda ikinci defa olarak pişirilen yiyeceklere bu necaset parçacıklarının
karışması tehlikesi ortaya çıkar. O halde vera'lı hareket etmek bunlardan uzak
durmayı gerektirir. İbn Abbas'tan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Eğer kap,
bakır veya demirdense yıka nılır. Şayet çömlek türünden ise, ona su konularak
kaynatılır, sonra da yıkanılır. (Tabi bu, böyle bir kaba ihtiyaç duyulacak
olursa böyledir). Malik de bu görüştedir.
Yemek pişirmekten başka
bir maksat için kullandıkları kaplara gelince, bunları yıkamaksızın kullanmakta
bir beis yoktur. Çünkü, Darakutni'nin Hz. Ömer'den rivayetine göre o,
hıristiyan bir erkeğin evinden hıristiyan bir kadına ait (tahta veya fil
dişinden yapılmış) bir kabdan abdest almıştır. (Darakutni, I, 32) Sahih olan da budur ve buna dair yeterli
açıklamalar el-Furkan suresinde (48. ayet, 5. başlıkta) gelecektir.
Müslim'in Sahih'inde de
Ebu Sa'lebe el-Huşenı yoluyla gelen hadiste şöyle dediği nakledilmektedir:
Rasulullah (s.a.v.)'a vardım ve dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, bizler, kitap
ehlinden bir kavmin topraklarında bulunuyoruz. Onların kapkacaklarında yeriz.
Yine bizim topraklarımız av topraklarıdır. (Kimi zaman) yayımla avlanırım, kimi
zaman da eğitilmiş köpeğimle avlanırım. Eğitilmemiş köpeğimle avlandığım da
olur. Şimdi sen bana, bunlardan bizlere neyin helal olduğunu bildir. Hz.
Peygamber şöyle buyurdu: "Sizin kitap ehlinden bir topluluğun
topraklarında bulunuşunuza dair söz ettiğine gelince, onların kaplarından yemek
yiyebilirsiniz. Eğer kaplarından başkalarını bulabilirseniz, onlara ait
kaplarda yemeyiniz. Şayet başkalarını bulamayacak olursanız. Onların kaplarını
önce yıkayınız, sonra da o kaplarda yemek yiyebilirsiniz ... " Sonra da
hadisin geri kalan bölümünü nakletti.
8- Kitap Ehli Bizim
Yiyeceklerimizi Yiyebilir:
Yüce Allah'ın:
"Sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir" buyruğu onların, şeriatimizin
tafsili hükümleri ile de muhatap olduklarına bir delildir. Yani onlar, bizden
et satın alacak olurlarsa, o eti yemek onlara helal olduğu gibi, karşılığında
onlardan alınan bedel de bizim için helaldir.
9- iffetli Mü'min
Kadınlar ve Kitap Ehlinin Kadınları:
Yüce Allah'ın:
"Mü'min kadınlardan iffetli olanlar ile, sizden önce kitap verilenlerden
iffetli kadınlar ... " buyruğunun anlamına dair açıklamalar, daha önce
gerek el-Bakara süresinde (221. ayetin 1. başlığında ve devamında) gerekse
en-Nisa süresinde (24. ayet 1. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
Allah'a hamdolsun.
İbn Abbas'tan Yüce
Allah'ın: "Sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar" buyruğu
ile ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bu buyruk, dar-ı harpteki
kitap ehli kadınlar hakkında değil, antlaşmalı olan kitap ehli kadınları
hakkındadır. O takdirde bu buyruk has olur.
Başkaları ise şöyle
demektedir: Ayet-i kerimenin umumi oluşu dolayısıyla, kadın ister zımmi olsun,
ister harbi olsun nikahlanması caizdir. İbn Abbas'tan da şöyle dediği rivayet
edilmektedir: "İffetli kadınlar (el-Muhsanat)" iffetli ve akıllı
kadınlar demektir. eş-Şa'bi der ki: Bundan kasıt, kadının iffetini koruması ve
zina etmemesi, cünupluktan da yıkanmasıdır. eş-Şa'bi de bu kelimeyi
"sad" harfini esreli olarak; (...) diye okumuştur. el-Kisai de böyle
okumuştur.
Mücahid der ki:
"İffetli kadınlar"dan kasıt, hür olan kadınlardır. Ebu Ubeyd der ki:
O, bu görüşü ile kitap ehlinden olan cariyeleri nikahlamanın helal olmadığı
kanaatini ifade etmektedir. Çünkü, Yüce Allah'ın: "O halde) sahip
olduğunuz mü'min cariyelerinizden ...'' (en-Nisa, 25) buyruğu bunu gerektirmektedir.
İşte, ileri gelen ilim adamlarının görüşü de budur.
10- imanı inkar
Etmenin (Kafir Olmanın) Cezası:
Yüce Allah: "Kim
imanı inkar ederse" buyruğu ile ilgili olarak şöyle denmiştir: Yüce Allah:
"Sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar" diye buyurunca,
kitap ehline mensup kadınlar dediler ki: Eğer Yüce Allah bizim dinimizden razı
olmamış olsaydı, bizimle evlenmeyi size mübah kılmazdı. Bunun üzerine:
"Kim imanı inkar ederse ... " Yani, Muhammed'e indirilenlere kafir
olursa ... buyruğu nazil oldu. "Ameli boşa gitmiş olur". İbn
es-Semeyka; "Boşa gitti" kelimesini, (...) şeklinde "be"
harfini üstün olarak okumuştur.
Yine şöyle denilmiştir:
Yerine getirilmesi gereken bir takım farz ve hükümler sözkonusu edilince, bu
sefer bunlara muhalefete dair tehdit sözkonusu edildi. Çünkü, böylelikle
bunlara riayet etmemeye dair yasak daha bir pekiştirilmektedir. İbn Abbas ve
Mücahid'den buyruğun anlamının şöyle olduğu rivayet edilmiştir: Kim Allah'ı
inkar ederse ... el-Hasen b. el-Fadl der ki:
Eğer bu rivayet sahih
ise, bunun anlamı: Kim imanın Rabbini inkar ederse şeklinde olur.
eş-Şeyh Ebu'l-Hasen
el-Eşari der ki: Haşviye ve es-Salimiye'ye hilafen Allah'a "iman"
adını vermek caiz değildir. Çünkü iman, (...)'dan mastardır. Bunun ismi faili
de "mü'min"dir. İman, tasdikin kendisidir. Tasdik ise ancak söz ile
olur. Şanı Yüce Allah'ın ise söz olması düşünülemez.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN